Çevresel Adalet
By: Emrah Akyuz
Doğa bizim her şeyimizdir. Varlığımızın yegâne koşulu doğanın sağlıklı bir şekilde var olabilmesidir. Doğa var olmadan yaşamımızı sürdürmemiz ya da var olabilmemiz mümkün değildir. Tüm temel ihtiyaçlarımızı doğanın fiziksel ve biyolojik unsurlarından karşılamaktayız. Soluduğumuz havanın, yediğimiz besin öğelerinin ve içtiğimiz suyun kaynağı “tabiat ana” olarak nitelendirilen doğanın kendisidir. Doğanın bizlere karşı olan bonkörlüğü karşılıksızdır. Doğa o kadar cömerttir ki bizim yaşamımızı sürdürmemiz için gerekli olan her şeyi sağlamasına rağmen, bizden somut bir beklentisi bulunmamaktadır.
Fakat insanoğlu doğanın nankör evlatları gibidir. Varlığını sürdürmesine olanak sağlayan doğayı sürekli olarak tahrip etmektedir. Çevrenin fiziksel ve biyolojik unsurlarının insanlar tarafından talan edilmesi öyle bir boyuta ulaşmıştır ki, doğa yok olma aşamasına gelmiştir. İnsan eylemlerinden dolayı ortaya çıkan hava, su ve toprak kirliliği, iklim değişikliği, ormansızlaşma ve biyoçeşitliliğin zarar görmesi gibi çevre olayları ekolojik dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Doğa yok oluşa doğru sürüklendikçe tüm canlı yaşamı da tehlike altına girmektedir. Ekolojik dengenin bozulması hem insanların hem de diğer canlıların yok olması anlamına gelmektedir.
Ekolojik dengenin bozulması tüm canlıları tehdit etmesine rağmen, çevre sorunlarından tüm canlıların eşit oranda etkilendiğini söylemek mümkün değildir. Belli gruplar yasal düzenlemelerden ya da yasal boşluklardan dolayı çevre sorunlarına daha fazla maruz kalabilmekte ya da başkalarının neden olduğu çevre sorunlarının mağduru olabilmektedir. Yani çevre sorunları adil bir şekilde bölüşülmemektedir. Çevresel adaletsizlik adı verilen bu sorunun mağdurları toplumun farklı kesimleri olabilmektedir. Çevresel adaletsizliğe en fazla maruz kalan gruplar kadınlar, ekonomik açıdan dezavantajlı gruplar, azınlıklar, gelecek kuşaklar ve hayvanlardır.
Çevresel adaletsizlik sadece çevre sorunlarının bölüşümünde yaşanan eşitsizliğe değil; aynı zamanda doğal kaynakların bölüşümünde yaşanan adaletsizliğe de tekabül etmektedir. Doğada bulunan kaynaklar hiçbir gruba ait değildir. Bu kaynaklar tüm canlıların yaşamını sürdürebilmesi için gereklidir. Belli grupların doğal kaynaklardan daha fazla faydalanması ya da belli grupların doğal kaynakların bölüşümünde ayrımcılığa maruz kalması çevresel adaletsizliği ortaya çıkarmaktadır.
Çevresel adaletsizlik tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de önemli bir sorun olarak durmaktadır. Gündelik hayatımızın birçok aşamasında farkında olmadan çevresel adaletsizliğin mağduru olabilmekteyiz. Fakat yaşadığımız çevresel adaletsizliğin farkında olmadığımız için bu sorunu önlemeye yönelik bir eylemde bulunulmamaktadır. Bu eser Türkiye’de yaşanan çevresel adaletsizlikleri ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Türkiye’de çevre bilimi alanında kapsamlı bir şekilde tartışılmamış bir konu olan çevresel adaletsizlik, ilk defa bu eser ile gündeme gelmektedir.
Doç. Dr. Emrah AKYÜZ