Çevre Biliminin ABC'si: Yeni Başlayanlar İçin Çevre Sorunları ve Politikaları
By: Emrah Akyuz
Her yıl yaklaşık olarak 12,6 milyon insanın ölümüne neden olan çevre sorunları, teknolojik gelişmelere paralel bir şekilde artan ve kökleri çok eskilere dayanan önemli bir meseledir. Âdemoğlu, tarihin ilk dönemlerinden bu yana çevreyi kendi çıkarları ve arzuları doğrultusunda kullanmış/sömürmüş ve bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde doğayı tahrip etmiştir. İnsanlığın çok eski dönemlerinde gerçekleşen kimi icatlar ve buluşlar önemli çevre sorunların kaynağı olmuştur. Mesela ateşin icat edilmesiyle birlikte başta ormanlık alanlar olmak üzere tüm doğal çevre insan kaynaklı yangın riski ile karşı karşıya kalmaya başlamıştır. Yine de bu dönemlerde insanların doğaya verdikleri zararlar küçük boyutlarda kalmıştır. Her ne kadar kökleri çok eskilere dayansa da çevre sorunlarının tehlikeli boyutlara ulaşması özellikle 18. yüzyılda Sanayi Devrimi sonrası yaşanan toplumsal ve ekonomik dönüşüm süreci ile ivme kazanmıştır. Hızlı ve kontrolsüz bir şekilde gerçekleştirilen sanayileşme, beraberinde plansız kentleşme sorununu doğurmuş, kent öbeklerine yığılan toplumlar adeta birer tüketim makinesi haline dönüşerek doğal çevre üzerinde oluşmaya başlayacak yıkımın fitilini ateşlemişlerdir. Artan tüketimi karşılayabilmek amacıyla ise daha fazla üretim yapılmak istenilmiş ve bu durum doğal kaynakların fütursuz bir şekilde talan edilmesi sürecine ivme kazandırmıştır. İnsanoğlu, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve daha fazla maddi kazanç sağlayabilmek amacıyla, en önemli ihtiyaç maddelerinden bir tanesini oluşturan temiz çevreyi bilinçsiz bir şekilde kullanmaya başlamıştır. 19. yüzyılda çevre sorunlarının artması ve tehlikeli boyutlara ulaşmasının birer neticesi olarak küresel ölçekte bir çevre bilinci oluşmaya başlamıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren insanlar arasında hızla artan çevre bilinci, çevre sorunlarına yönelik olarak çok sayıda uluslararası örgütün kurulmasına ve çeşitli çevre sözleşmelerinin yapılarak doğanın korunmasına yönelik yasal adımların atılmasına vesile olmuştur. Temiz çevrenin bir insan hakkı olduğu realitesi kabul edilmeye başlanmış ve bu ilke çeşitli uluslararası insan hakları ve çevre sözleşmelerinin ana maddeleri arasına girmiştir. Ülkeler, ulusal ölçekte çevre hukuku alanında düzenlemeler yaparak doğayı korumaya yönelik adımlar atmaya başlamışlardır. Çevrenin yasalarla korunuyor olması çevre sorunlarını önlemede yetersiz kalmaktadır; çünkü çevre konusunda bilinçsiz olan kimi insanlar yaşam tarzları ile doğayı istemeden de olsa tahrip etmektedirler. İnsanoğlunun sahip olduğu ve vazgeç(e)mediği çoğu alışkanlıkları çevre kirliliğinin en önemli sebebini oluşturmaktadır. Modayı takip etme uğruna sahip olduğu ürün daha eskimeden en son piyasaya çıkanı alma eğilimi, aşırı tüketim alışkanlığı, toplu taşıma ya da bisiklet gibi çevreci ya da çevreyi daha az kirleten araçlar yerine daha konforlu olduğu için bireysel taşıtların kullanılması, insanın dışında ki çevresel öğelere saygı duyulmaması ve lüks tüketim alışkanlıkları insanoğlunun modern dünya olarak nitelendirilen 21. yüzyıl içerisinde sahip olduğu ve çevreye ciddi zararlar veren yaşam tarzının karakteristik özelliklerini oluşturmaktadır. İnsanlar, bu yaşam tarzının çevre kirliliği nasıl tetiklediği konusunda yeterince bilinçli olmaması çevre sorunlarının boyunu daha da arttırmaktadır. Beni bu akademik çalışmaya iten en önemli etken, çevre konusunda toplumsal bir bilincin oluşmamış olmasına hayatımın her evresinde şahitlik etmiş olmamdır. Çevrenin canlı yaşamı için sahip olduğu hayati öneme rağmen insanların bilinçli veya bilinçsiz olarak doğayı tahrip etmesi, çevre konusunda toplumsal bir bilincinin gelişmemiş olmasının bir neticesidir ve bu durum ülkemizde sıklıkla tecrübe ettiğim bir gerçektir. Mesela 2014 senesinde Türkiye’nin en başarılı üniversitelerinden bir tanesi olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) çevre sorunları üzerine yapılan bir kongrede, katılımcıların çevre kirliliği üzerine fikir alışverişinde bulunurken aynı anda sigara içerek diğer insanların temiz hava alma hürriyetini gasp etmelerini izlemek üniversite öğrencilerinin ve akademisyenlerinin bile çevre konusunda eksik ya da yetersiz bir seviyede olduklarını bana gösterdi. Temiz çevrenin bir insan hakkı olduğunun uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve anayasalar tarafından kabul edildiğini ve sigaranın insanların temiz çevre hakkını gasp ettiğini bilmeyen bir kuşağın çevre politikası konusunda çevreci bir kişi edası ile konuşması ve önerilerde bulunması, ülkemizdeki çevre bilincinin ne kadar zayıf olduğunu göstermekteydi. Bu toplumsal bilincin yetersiz olmasının başlıca sebebi ise ülkemizde çevre bilimi üzerine yapılmış akademik çalışmaların yetersiz kalması ile alakalıdır. Türkiye’de bu alanda yapılmış akademik çalışmaların ağır bir teknik dil ile yazılmış olması, birbirlerinin tekrarı konumunda olması, uluslararası arenada yapılan çevre bilimi ile alakalı bilimsel çalışmaların gerisinde kalması ve kapsayıcı olmaması, ülkemizde çevre konusunda kuvvetli bir toplumsal bilincin oluşamamasının nedenlerinden bazılarını oluşturmaktadır. Nitekim bu boşluğu doldurmak amacıyla kaleme alınan bu bilimsel eser, mevcut akademik çalışmalardan farklı olarak çevre kavramını tüm yaş grubunda insanların anlayabileceği bir dil sadeliği ile ve çevre sorunları konusundaki güncel konuları kapsayıcı bir şekilde ele alarak yazılmıştır. Bu kitabın ortaya çıkış amacı, insanları çevre konusunda güncel, kapsayıcı, bilimsel ve gündelik hayatlarını yakından ilgilendiren konularla bilgilendirerek çevre bilincinin oluşmasına katkı sağlamaktır. ‟Çevre Biliminin ABC’si: Yeni Başlayanlar İçin Çevre ve Çevre Sorunları” isimli çalışmamı, akademik çalışmalarım boyunca emeğini benden hiç esirgemeyen annem Kibriye Akyüz ile babam İsmail Akyüz’e armağan ediyorum. Aynı zamanda bu akademik eseri oluştururken beni motive eden yakın arkadaşım Chonticha Kuenkiew’e bu kitabı ithaf ediyorum.
Doç. Dr. Emrah AKYÜZ